COVID 19 iyi ki geldin asla diyemem ama...
Kasım ve mart aylarını genelde çok sevmem. Bana hep normalden uzun gelirler. İçinde bulunulan dönemin ne başı ne sonundadır bu aylar. İşler yoğundur, ilk sınavlar bitmiştir. Bir yandan geride kalan öğrencileri desteklemeniz gerekir, diğer taraftan başarılı olanları motive etmek ve onlar için çıtayı yukarda tutmak önemlidir.
Proje kontrolleri vardır. Veli görüşmeleri yoğundur. Ara sınav yapmanın, öğrencileri dürtmenin tam zamanıdır. Farklı bir içerik hazırlamak, ortamı hareketlendirmek için faydalı olabilir. İkinci sınav sorularının hazırlığına da bir an önce başlamak hiç fena olmayacaktır. Kısacası dönem sonunu görmek için epey bir çabalamak gerekmektedir. Ama aynı zamanda o günlerde hepi topu beş iş gününden oluşan bir ara tatiliniz vardır ki tadından yenmez. O ara tatili beklemek şüphesiz içinde olup tüketmekten daha keyiflidir.

Bir pazartesi sabahı, evdeyim. Hani şu meşhur pazartesi sendromu olan günlerden biri. Çok uzun yıllardır belki de pazartesi kahvaltısı etmemişizdir ailecek. O gün, bir sonraki gün, o hafta derken çok yeni bir hayat başladı tüm evlerde. LGS’ye hazırlanan, ondört yaşın getirdiği türlü fiziksel ve psikolojik süreçleri yaşayan oğlum, yirmi iki yıl üzerinden kafayı değiştirip şubat ayı başında “home office” çalışmaya karar veren eşim ve 93 çocuğun sorumluğunu taşıyan bendeniz “Feyza Teacher” bir evin içinde öylece kalakaldık. Evin salonu benim için bölüm odası oldu, yemek masası çalışma masasına evrildi, teknoloji denilen dev arkamızdan ittikçe yeni odalar, ortamlar açıldı önümüzde. Zoom dediler hep birlikte bir anda zoomladık, BBB’de buluşalım dediler hemen girdik bir daha içinden çıkamadık, ekranın karşısına bir oturduk ve kalkamadık.
Uzaktan eğitim sürecini idrak etmek ve sonrasında öğrencilerimize yetebilmek için çok da fazla zaman gerekmedi aslında bizlere. Meğer hepimiz doğuştan kameralara alışık birer canlı yayın spikeri, birer teknik destek elemanı, birer sorun çözücü imişiz de bu zamana kadar farkında değilmişiz. Çok kısa bir zaman sonra tüm sınıflarımızla “online” sınıflarımızda derslere başladık. Öğrenmenin, kişinin kendi kendine bilincine vardığı, sorumluluğunu taşıdığı bir davranış biçimi olduğu nasılda bir anda ortaya çıktı. Bizler keyifle içeriklerimizi zenginleştirmeye, interaktif öğrenme ortamları hazırlamaya çalışırken perdenin diğer tarafındaki öğrencilerimiz hatta velilerimiz, anneler babalar evet dedeler ve nineler !!! bile bizleri takip etmeye, olayı kafalarında çözmeye, ölçme ve değerlendirmenin olmadığı bir süreçte asıl olan “öğrenme”nin tadına varmaya başladılar.

Hiç aklımızda yokken birdenbire ama bir o kadar da hızlı girdiğimiz bu uzaktan eğitim sürecinde bugüne kadar her birimiz oldukça yol kat ettik. Ev ortamında sınıfı yaşamak, salondan veya oturma odasından öğrencilerin ortamlarına misafir olmak hiç şüphesiz daha önceden çok da tecrübe ettiğimiz bir şey değildi. Bu süreçte mutlaka her birimizin başına gelen türlü yaşanmışlıklar da oldu. Anne, baba, eş, abla, kardeş, çocuk sıfatlarımızla ekranda otururken arka tarafta kapalı kameralar ardında kim bilir neler yaşandı bitti? Siz hiç ders anlatırken çay içtiniz mi? Bir toplantıda iken kapı ziliniz, cep telefonunuz çaldı mı? Kargocu veya sucu geldi mi? İnternet bağlantınız genelde varken hiç olmadık bir yerde kesildi mi? Öğrencinizle bir soruyu tartışırken arkadan veliniz sufle verdi mi? Proje sunumları da ekrandan pek ala yapılabildi. Bir anı defteri yazacak kadar birikti tüm bu yaşananlar içimizde. Demek ki işin özü öğrenmek ise önemli olan “niyet”miş. Kişi kendini bildikten sonra kendine sunulan imkanları doğru kullanarak amaca ulaşabilmekte ve kendini geliştirebilmekte imiş.
Elbette birbirimizi çok özledik. Sohbet etmek, şen sofralarda buluşmak, kültürümüzde var olan dokunmak, sarılmakmış meğer beraber olmak. İşe gitmeden de iş yapılıyormuş ama gidip gelmekmiş esas olan, trafikte kalmakmış mesela, servis beklemekmiş sabahın ayazında. Biz bayanlar için daha gün aymadan “bugün ne giysem?” diye düşünmekmiş dolabın karşısında. Sahilde yürüyüş yapmak için hafta sonunu beklemekmiş. Hatta fırsat bulamayıp pazar akşamı olunca söylenmekmiş kendi kendine. Evde ekstra bir şeyler yapabilmek için zaman kovalamakmış, hobilere vakit ayıramamaktan şikayet etmekmiş... Mart ayından bugüne tüm bu özlemler birbirine karıştı benliğimizde. Çok şey öğrendik birbirimizden, çok şeyin farkına vardık, işimizi daha iyi yapabilmek için kendimize format attık, araştırdık, yenilendik, paylaştık ve paylaştıkça çoğaldık.

Covid-19 iyi ki geldin asla diyemem ama hiç şüphesiz biz insanoğlunu çok derin uykulardan uyandırdın. Bizler bir yandan tüm dünyada yok olup giden canlara kahrolurken diğer yandan unuttuğumuz birçok değeri hatırlayıp hayatımıza kattık ...
Sağlıklı bir gelecekte, tüm çalışma arkadaşlarım ve sevgili öğrencilerimle okulumda olmak özlemiyle, hep birlikte bugünleri anmak ve çok daha iyisini, güzelini yapmak umuduyla herkese şahane bir yaz mevsimi dilerim.