27 Temmuz 2016 Çarşamba

Beklemek ne demek bilir misiniz?




Beklemek ne demek bilir misiniz?
Otobüs beklemek,sıra beklemek, hafta sonunu beklemek değil ama
Daha uzun
Daha yorucu
Daha yıpratıcı benim anlatacağım. 
Hiç yılmadan, hiç usanmadan, ümitsizliğe kapılmadan bir bebeğe kavuşacağınız o anı beklemek.
Her yeni başlangıçtan sonra yine olumsuzu yaşamak, sevenlerinizin sizi avutmak için söylediği sözlere avunmuş gibi yapmak, eşinize bile göstermeden saatlerce ağlamak, gecelerce düşünmek ve sonra tekrar gücünüzü toplayıp yeni bir ümitle her şeye yeniden bir daha, bir daha, bir daha başlamak.
3 sene, yani 36 ay, yani 13140 gün bunu tekrar tekrar yaşamak… 

Şubat 2003’te yüreğime düştün annem sen.
Ayın 7’si, bir Cumartesi günüydü.
Kar yağıyordu fırtına vardı dışar
ıda.
Ben sabahın sekiz buçuğunda 
Taksi ile koşarak gittim doktora,
Sanki geç kalıyormuşum gibi seninle olan randevuma.
Sabırsızdım çok. 
Bir an önce seni görmek, seni duymak, seni koklamak istiyordum oysa. 
Her şeye çok kolay sahip olmuştum hayatımda .
En iyi okulları bitirmiş, iste
yerek ve severek yaptığım öğretmenlik mesleğimle Olmak istediğim yerdeydim hayatta.
M
utlu bir evliliğimiz vardı babanla.
Anlayacağın bir tek sen yoktun ortalıkta.

Mayıs 2003 oldu
 sonra, geçen üç ay bir şey anlamadım.
Sadece acab
alar ile yordum kendimi. 

Heyecanlanmaya başladım temmuz ayında 
Sanki çok yaklaşmışım gibi varlığına. 
Eylül, ekim derken daraldım,
Yeni seneye yine aynı dilekl
e, 
Ruhum seninle bedenim sensiz girdim ama
Çift sayıları severim ben, matematikçiyim ya
2004 bizim yılımız olacaktı.
T
alihsizlik bu ya 
Baban bel fıtığı ameliyatı oldu mart ayında.
Günlerce 
kaldı yatmak zorunda 
Çok şükür 
gitti her şey yolunda
O zaman aralığında 
Konu başlıkları değişti sadece yaşantımızda.
Sağlıklı günler ve gelecek için yoğunlaştık dağarcığımızda.
Ama sen hep yüreğimdeydin inan bana.
Her yeni başlayan günde, her sevinçli haberde, 
Seninle konuştum içimden yağan yağmurda, çalan şarkıda
Ne çok sevdiğimi söyledim sana defalarca 
Her ne kadar sen cevap vermesen de bana…

Mayıs 20
04, gittik yine yeni bir doktora 
Her şey yeniden başladı, 
Geçen bir buçuk seneyi bırakarak arkamızda 
Tahliller, kontroller, hepsini sıraladık birer birer
Güncel olan ne kadar teknik varsa 
Eş dost, akraba halden anlayan kim varsa 
Moral verdiler hep bana. 
Avunmuş numarası yaptım hep, içten içe hep ağlayarak çalıştım güler yüzlü olmaya Kendimi yıpratıyorum diye çok kızdı baban bana, 
İçtiğim onca ilacın içinde psikolojik açıdan beni rahatlatacak , 
Olumlu düşünmemi sağlayacak , 
Sana gerçekten bir gün kavuşacağımın garantisini verecek yoktu bir tanesi valla.
Denenmiş tüm yolların ertesinde, unutmayacağım bir 8 Aralık günü 
Asla olamayacağını öğrendik bu işin doğal yolla 
Hani o çok umutlandığım çift yıl olan 2004’ün son ayında.
Böylece, sensiz ama her an seninle geçen iki seneyi hiç istemeden, 
Kapattım çektirmek zorunda kaldığım bir filmin olumsuz sonucuyla.

Ocak 2005, yeni adres, yeni doktor, yeni umut,yeni başlangıç ama beraberinde eski tüm kötü, olumsuz anılar, anlar…
Evde çekmecelerde biriken gebelik testi çubukları onlarca
İkinci pembe çizgiyi görebilmek için yaptığım mikroskobik incelemeler.
Sürekli aynı yere bakınca sanki çifti varmış gibi k
endini kandırmalar çocukça.
Uğursuz diye bir daha uğramadığım semt eczaneleri her olumsuz sonuçtan sonra.
Herşeyin ötesinde sıkıntı, huzursuzluk, yenilgi, hırs, başkalarından duymak istemeden duyduğum müjdeler, 
Benden gizli üzülmeyeyim diye konu ile ilgili fısıldaşmalar kapı aralıklarında
Sayfaları yazmaktan biten ajandalar, 2003-2004 takvimlerinde işaretlenmiş detaylar yığınla
Okumaktan ezberlenen ilaç prospektüsleri…
Ama her şeyde sen, yine sen, hep sen.
Tüp bebek yapalım dedi birileri. 
Kabul ettim ama, fikri hiç gitmedi hoşuma 

Çaktırmadan da sevindim oluverirseniz diye belki bir değil birden fazla
Derhal yenileri eklendi ilaçların dolabımıza
Kendi kendime iğne yapmayı da bu sayede öğrendim hatta
Normalde fazla çalışan yumurtalıklarım 
Aldığım hormonlarla girdiler turbo moduna 
A
ğırlıktan neredeyse yürümez oldum
Tedavinin son akşamında.
Bir cuma akşamı saat 12 civarı
nda
İğne olmam gerekiyordu nam-ı diğer çatlatma.
Nöbetçi eczaneler yapmadılar. 
Hastaneler doktor reçetesi yok diye kabul etmediler. 
Elimizde iğne arabada
Oturup güldük ağlanacak halimize babanla.

Pazar sabahı herkes uyurken daha 
Düştük biz yine yollar
Gittik yumurta toplatmaya 
Gözümü açtığımda her şey bitmiş 
Sohbet ediyordu baban doktorumla
Biliyor musun tam 34 tane 
iyi kalite yumurta toplanmış
Baban ise kendine ait “materyal”i ,kabın üstünde öyle yazıyormuş, vermek için, epey komik şeyler yaşamış ayrı bir odada.
Kendinden önce odadan çıkan kelli felli, esmer çok kıllı adamı görünce
 korkup gidip görüşmüş embriyologla

Mazallah materyaller karışır mı diye hani olurda 

Böylece 
eve geldik bir adım daha yaklaşmış olmanın huzuruyla sana
Ama devam ettiler benim yumurtalıklarım çoğalmaya birkaç gün daha 
Vücudum ödem yaptı, hastanelik oluyorduk az daha
Telefon geldi üç gün sonra
“Müjde 14 tane bebeğiniz oldu” dedi birisi kulağıma
B
ir arife günü, bir kaç günlüğüne benden ödünç aldıkları seni 

Geri vermeye gittik yine bana.
Eve döndüğümüzde artık iki kişi değildi nüfusumuz.
Sen ve diğer üç 
taneniz içimdeydiniz sıcacık işte tam orada 

Diğer kalan on tanenizde uyutuldunuz eksi bilmem kaç derece soğukta

Zaman hepten geçmez oldu.
Bir sonraki on günü on değil sanki, yüz sayarak geçirdim.
Hissetmeye çalıştım hep seni, konuştum senle.

Hep yalvardım içimden "Sakın beni bırakma"
B-HCG için kan verip sonucu beklemek ise en zoruydu her
 şeyin.
19,42 gibi çok düşük bir test sonucuyla yıkılmışken yinede cesaretimi toplayıp doktoru aradım bir ara.
Tebrikler, hamilesiniz dediğini ise ancak 
anladım telefonu kapatınca.
Çok küçük olduğun için zaten ancak o kadar çıkarmış bu oran. 
Her gün kan vereceğim bana kalsa.
Nasıl üç gün beklerim?
Bir
 sonraki oran 96 oldu, 361 haftasına ve 15 bin küsür sonrasında Sen yalnız olmak istemişsin sanırım içerde bu arada
Diğer kardeşlerini çokoprens almaya yollamışsın 
galiba bakkala.

Bir anda 
düştüm boşluğa 
Sevinmek, heyecanlanmak,
coşmak,korkmak, endişelenmek
Hepsi karıştı aklımda
Bundan ötesini düşünmemişim, hayal bile edememişim ki dağarcığımda
Ta ki 
kalbinin atışını duyana dek gebeliğimin 7. haftasında

Şubat 2005, yine kar var dışarda.
”Fış fış kayıkçı, kayıkçının küreği, pıt pıt atar yüreği” şarkısı 
ağzımda Mart sonunu bulalım herşey yoluna girecek dedi doktor ondan sonra
Halbuki, mart ayını sevmem, hep çok uzun gelir bana.
Hem babanda ameliyat olmuştu 
hatırlarsan yine soğuk bir mart sabahında.
23 Mart, on bir haftalık olduk. 
Yaşasın! ayın 28 inde doluyor on ikinci hafta
 Haydi canım sabret bir beş gün daha
Kontrolümüz var bugün.
İlk defa huzurluyum bu kadar, 
Çıkıyorum evden soru işaretlerimi yanıma almadan ilk defa. 
Dışarda bahar gelmiş pırıl pırıl bir hava. 

Muayene odası, doktor, hemşire ablamız, sen ve ben.
Baban içerde birazdan gelecek seni görmeye.
…………………………………………
Sessizlik, karanlık, sıcak çok sıcak.
Neredesin
?
Niye öyle miniciksin?
Niye hareket etmiyorsun?
Uyuyor musun yoksa ?
……………………….
Eşinizi çağıralım mı diye sordu doktor,
Yok gerek yok, ben hallederim.
O üzülmesin.
Anlamış halbuki kimse onu çağırmayınca.
Akşamüstü saat beş suları.
Yine bir ameliyat odası.
Yanıyorum alev alev.
Kıpkırmızıyım.
Çıtım çıkmıyor.
Doktorun eli elimde, onunki buz gibi.
Uyandım.
Ağlıyorum sessizce.
Eve geliyoruz vakitlice.
Anneannen, deden gelmiş moral vermeye. 
Anneannen sıkıntısından otuz kap yemek pişirmiş 
Kim yiyecekse ve hangi moralle. 
Yetmemiş süpürgeyi açmış evi kazıyor.
Baban balkonda dedene ağlıyor.
Ertesi gün babaannen, deden ve amcan geldiler İzmir’den.
Şöyle yalnız kalıp böğüre böğüre ağlayacaktım oysa ben.
Sustum, sessizce aktı yaşlar.
Neden sonra tahriş oldu yanaklarım tuzdan.
Birileri bir yerle
rde birşeyler konuşup duruyor.
Durmadan telefonlar geliyor.
Ama halim yok, içim acıyor benim, ilgilenmiyorum.

Hatta babanın cep telefonunu kurcalarken doktorla mesajlaşmalarını okuyorum hiçbir anlam vermeden. 

“Doktor bey, doğru söyleyin eşime bir şey olacak mı? Çok korkuyorum” diye yazmış. 
Sormuyorum bile bu ne demek diye. 

Birkaç gün sonra yine doktordayız. 

Cin gibiyim. 
Elimde padişah fermanı kadar bir soru listesi geleceğe dair. 
Daha ağzımı açmadan bir beyaz kağıt uzatıyor doktor elime. 
Çok korkuttun bizi diyor. 
Ama çok şükür her şey yolunda . 
Onun dediklerini çalışırken anlamaya 

Görüyorum “patoloji” raporudur yazısını kağıtta. 
Pardon ama bu ne alaka? 
Bir anda kaset geri sarmaya başlıyor bir anda. 
Bir tek seni almamışlar içimden anneciğim 
Ben seni kaybettim diye kahrolurken günlerdir, 
Diğer herkes benim için ağlıyormuş meğer. 
Neyse sonuçlar temiz çıkıyor ve ben yine allak bullak, 
Üstelik suçluymuşum gibi bir ifadeyle dönüyorum eve tüm karamsarlığımla.

Zaman geçmiyor. 
Ne yapacağım şimdi ben? 
Deneyecek bir şey kalmadı ki daha.
Yoksun.
Kabul edemiyorum. 
Yenemiyorum hırsımı. 
Ağlıyorum.
Yastığımın bir tarafı hep yaş. 
Şifa olur belki diye bir bahar tatili yaratıp 
Uzaklaşıyoruz şehirden nisan ayında 

Her yer yemyeşil, hava çok güzel, huzur var her yanda. 
Ben çok kötüyüm ama. 
Durgunum, sesim çıkmıyor. 
Baban sevineyim diye pin-pon’da hep yeniliyor bana 
Hep geçiliyor havuzda.
Ellerimiz her yanımız buruş buruş, saatlerce oynuyoruz suda.
Bir sonraki ağustos’a kadar kaldırıyoruz seni rafa.
Ben istemesem de öyle gerekiyormuş ama. 
Yedekte eksi bilmem kaç derecedekiler var ya, 
Bundan sonra işimiz daha kolay olacakmış nasıl olacaksa. 

Hiçbir ilaç kullanmıyorum aylardır. 

Vücudum yeniden kendi ritmini kurmaya çalışıyor. 
Sinirliyim. 
Gerginim.
Şiş gibiyim.
Davul gibi hissediyorum.
Doktor ilaç veriyor. 
İlaç bitiyor, bende yok hiç rahatlama. 
Üç gün, dört gün derken bir hafta , 
Hayır, daha da kötüyüm, patlayacağım galiba. 
Kendimden, kadınlığımdan nefret etmeye başlıyorum baktıkça aynalara. 

Bir cumartesi öğleden sonrasında 
Daha önceden hiç önünden bile geçmediğim bir eczaneden 
yine gebelik testi alıyorum 
kendi hayal alemimde seninle beraberim ya hala
Mümkün değil oysa.

Evde kimse yok, haziran 18 2005, cumartesi. 
Baban şehir dışında, 
Bilmiyorum gelecek akşam saat kaçta 
Testi yapıyorum. 
Koyacak şanslı bir köşe arıyorum evde. 
Yok … 
Her yer daha önceden denendi defalarca 
Güneş pırıl pırıl dışarıda. 
En sıcak olan yere koyuyorum salonda 
pencerenin dışına, 

Gelirsen böyle parlak, aydınlık bir geleceğe gel diye. 
Balkondayım, yerleri yıkıyorum, suları sebepsizce döküyorum
İçerde sonuç hazır ama gidip bakamıyorum ki korkudan. 
Dakikalar değil belki bir saat geçiyor senden uzakta. 
Nefesimi tutup yaklaşıyorum sana. 
Bir ikinci çizgiye hasretim nicedir duran yan yana.

Oradasın.
İki çizgi güneşte parlıyor bana. 
Elim dolanıyor ayağıma.
Nasıl yani? diyerek binlerce kez okuduğum test kullanım kılavuzunu okuyorum bir kez bir kez daha.
Hamile miyim şimdi ben? 
Ama tedavi? 
Hani tüp bebek? 
Eksi bilmem kaç derecedekiler? 
Baban nerede? 

Koşuyorum en yakın hastanenin laboratuarına. 
Kan veriyorum sakin. 
Akşam sekiz gibi diyor hemşire. 
Gelemem ki baban evde olacak, hem akşam bir yere davetliyiz. 
Bekleyebilir miyim acaba yarın sabaha? 
Gece uyuyamıyorum heyecandan. 
Hiç kimseye hiç bir şey söylemiyorum. 
Sabah oluyor, kapalı kasvetli bir hava. 
Yağmur var dışarıda. 
Pazar günü, etraf sessiz. 
Bir şeyleri bahane edip çıkıyorum öğlene doğru sokağa

Zarf elimde. 
Açamıyorum. 
Açamam. 
Bıktım olumsuzluklardan. 
Yıldım yenilgilerden. 
Ama içim kıpır kıpır, öleceğim sanki. 
Yağmur yağıyor. 
Ağlıyorum, elimde kağıt sonuç pozitif 
hem de 9486 gibi çok sağlam bir B-HCG sonucu ile. 

Sen neredeydin bunca zamandır ? 
Madem kendin gelecektin niye demedin bana? 
Ben bilsem seni beklerdim hiç kendimi üzmeden. 
Hoş geldin , sakın gitme uzaklara olur mu bir daha? 
Bekletme bu kadar kendini bir daha. 
Hem ne söyleyeceğiz şimdi babana? 

Eve geliyorum. 
Baban klasik pazar sabahı görüntüsünde,
Pijamaları üstünde TV izliyor uzanmış koltukta. 
Hemen çift çubuk gebelik testini ve tahlil sonucunu paket yapıyorum Titreyerek bırakıyorum kucağına, 
“Babalar günün kutlu olsun ! „ diyerek. 
O gün 19 Haziran, babalar günü. 
Gelebileceğin en iyi günde geldin sen yuvamıza. 
Hoş geldin ! 

Temmuz 10’ a kadar herkesten saklıyorum seni. 
Kendim bile bilmeseydim diye de düşünmüyor değilim oysa. 
Ya yine bir şey olursa, ya kalbin durursa diye 
Aklım çıkıyor günde kaç bin defa. 
Her doktor randevusunda, o karanlık ekranda, 
Benimde yüreğim hopluyor,sen zıp zıp zıpladığında 
Biliyor musun, uzun zamandır ilk defa her şey olunda. 
Gün be gün yaşıyorum seni. 
Bekliyorum gelmeni. 
Önceden geçmeyen, geçse bile hiç tadı olmayan günler 
Şimdi daha anlamlı, rengarenk her şey. 
Artık mutlu kalkıyorum sabahları. 
Hem ağlamıyorum geceleri yatakta. 
Birde kucağıma alsam seni, koklasam o sıcacık nefesini. 

Şubat 2006 ayın 6’sında, 

Hani üç sene evvel bu serüvene başlayıp ilk defa 

Kapısını açtığımız hastanenin bir odasında, 

Yine karlı bir kış sabahında, 

Sen geldin anneciğim dünyamıza. 

Mutlulukların en büyüğü, 

Huzurun ta kendisi, 

Heyecanın hiç bitmeyeni, 

Günün neşesi sen oldun bir anda. 



CANIM OĞLUM,
Dilerim Tanrıdan, 
Sağlıklı, huzurlu, mutlu, 
Sevdiklerin ile beraber uzun bir ömrün olsun. 
Şans hep senle olsun. 
Sevmeyi ve sevilmeyi bil. 
Hiç bir şey seni üzmesin, 
Hakkını ara, hak yeme, 
Hata yapmaktan korkma, 
Aynı hatayı bir daha yapma ama, 
Gökyüzünü, güneşi, yeşili, maviyi sev, 
Kuşları, böcekleri tüm hayvanları koru, 
Oku anneciğim, lütfen çok kitap oku, 
Müziği sev, her fırsatta güzel melodiler dolsun kulağına, 
Rakiplerin olsun her alanda, hırslı ol ama aşırıya kaçma, 
Derdin varsa ağla, 
Gözyaşlarını kimseden saklama, 
Hayallerinin peşinden koş, başladığın bir işi sakın yarım bırakma.
                                                                    Yolun hep açık, şansın bol olsun… 
                                                                    ANNEN…    
                                                                    Nisan 2007   



Voilà Monsieur Conseil ❤️💛

Sene 1983, Eylül ayı. 11 yaşında mini minnacık, narin bir kız çocuğusunuz. İstanbul'da oturuyorsunuz ama okulunuz karşıda, Avrupa yakası...